Kimi filmler vardır ki izledikten sonra uzun bir süre kendinize gelemezsiniz. Siyah arka planda teknik ekibin ve oyuncuların ismi kaymaya başladığında derin düşüncelere dalar ve filmde olup bitenleri adeta tekrar yaşarsınız. Bu tip beyin yakan filmlerin her biri sinema seyircisinin kalbinde ayrı bir yere sahip.
30. Total Recall (Gerçeğe Çağrı) – 2012 – IMDB: 6,3
Oyuncu kadrosunda Colin Farell, Kate Beckinsale, Jessica Biel, Bryan Cranston gibi önemli isimlerin yer aldığı Total Recall filminin yönetmen koltuğunda Len Wiseman bulunuyor. Filmde çok sevdiği ve dünyalar güzeli olarak gördüğü eşiyle beraber hayatını sürdüren ama gayet sıradan bir işçi olarak çalışmaya devam eden Douglas, günlük yaşantısından sıkılır. Artık yeni arayışların içerisinde yer almak ister ve aslında yaşayabileceği en güzel şeylerin, süper bir ajanın anılarının içerisinde gizli olduğunu düşünmeye başlar. Başvurduğu Recall adlı şirkette meydana gelen bir çeşit prosedür hatası yüzünden beynine, yetkililerin aramakta olduğu bir ajanın hafızası yüklenmiş olur ve bu yüzden Douglas kendisini umulmadık ve son derece tehlikeli bir maceranın içinde bulur.
Sıkıcı hayatından şikayet ederken bir anda peşine bir polis grubu takmayı başaran Douglas, bir isyancı ile işbirliği yapmak zorunda kalır ve düzene karşı direniş gösteren bir yeraltı çetesinin liderine ulaşıp peşindeki Cohaagen adlı polis grubunu engelleme arzusu içine girer. Bir noktadan sonra yaşamakta olduğu gerçek ile belleğindeki hayalin arasında kaybolmaya başlayan kahramanımızın kaderi, gerçek kimliğini tekrar bulup onu ortaya çıkarmasına bağlıdır.
29. The Bone Collector (Kemik Koleksiyoncusu) – 1999 – IMDb: 6,7
Phillip Noyce’un yönetmen koltuğunda oturduğu film, Jeffery Deaver tarafından yazılan kitaptan beyazperdeye uyarlandı. Oyuncu kadrosunda Angelina Jolie, Denzel Washington, Queen Latifah, Michael Rooker gibi isimlerin yer aldığı filmde New York’ta yaşayan ve son derece saygın bir imaja sahip olan Lincoln Rhyme’in hikayesi anlatılıyor. Ülkenin en yetenekli kriminologlarından biri olan Lincoln, bir gün ciddi bir biçimde yaralanır ve bedeninin önemli bir kısmı felç olur. Henüz yirmili yaşlarda bir kadın polis olmasına karşın hayata karşı direnci düşük ve kendini sürekli yorgun hisseden Amelia, Rhyme ile tanışır. Hayattan yer yer ağır darbeler yiyen bu ikilinin beraber çalışmaya başlaması yeni hikayelere malzeme çıkartır.
Gerilim ve polisiye türünde olan The Bone Collector filmi, seyri boyunca seyircideki merakı canlı tutar ve izleyenler, hem oyuncuların güzel performansı hem de filmin yarattığı gizemin etkisiyle son derece heyecanlı bir iki saate yelken açar.
28. 1408 – 2007 – IMDb: 6,8
Dünyaca ünlü yazar Stephen King tarafından kaleme alınan 1408 adlı kısa öykünün beyaz perde uyarlaması olarak karşımıza çıkan bu film, totalde üç değişik finale sahip olmasıyla izleyiciyi şaşırtan yapımlar arasında yer alıyor. 2007 senesinde gösterime giren ve Amerikan yapımı olan bu filmin yönetmen koltuğunda ise Mikael Hafstrom oturuyor. John Cusack, Samuel L. Jackson, Tony Shalhoub, Mary McCormack gibi dünyaca ünlü oyuncuların da kadroda yer aldığı film için 25 milyon dolarlık bir bütçe harcandı. Gerilim ve korku türünde karşımıza çıkan yapım, yayınlandığı dönemde Stephen King için The Green Mile’den sonra en iyi ikinci ticari kazancını elde etti.
Filmin hikayesine gelecek olursak; ana karakterimiz Mike Enslin olağanüstü olayların gerçekleştiğine yönelik iddiaların ortalıkta dolaştığı yerler hakkında araştırma yapar. Bu araştırmaları neticesinde yazarlık mesleği gereği bir kitap çıkarmak için çabalar. Yayınlanan son kitabı “En Korkutucu On Otel” okurla buluştuktan sonra kendisine gelen bir kartta New York şehrinde bulunan Dolphin otelinin 1408 numaralı odasına asla gitmemesi gerektiğine yönelik bir uyarı ile karşılaşır. Mike Enslin otel müdürünü zorla da olsa ikna ederek odaya yerleşir. İlk etapta her şey gayet normal gözükür fakat daha sonra enteresan olaylar olmaya başlar. Ana karakter ilk etapta bunun bir çeşit kandırmaca olduğunu düşünür. Daha sonra kaçmaya çalışır ama çıkış pek de mümkün olmaz. İşte gizem ve heyecan tam da burada başlar.
27. Triangle (Şeytan Üçgeni) – 2009 – IMDb: 6,9
Fantezi, gizem ve korku türündeki Triangle filmi Christopher Smith tarafından kaleme alındı ve yönetildi. Jess rolüyle başrolde yer alan Melissa George’a filmde Tommy karakteriyle Joshua McIvor, Greg rolüyle Michael Dorman ve Victor rolüyle Liam Hemsworth eşlik ediyor. Yakın zamanın dikkat çeken esrarengiz filmlerinden birisi olan Triangle’da işleniş itibariyle şaşkınlık verecek olan olay örgüsü ve sürpriz final izleyenlerin beğenisini kazandı.
Filmde ana karakter Jess, arabası ile seyir halinde ilerlerken bir martıya çarpar ve bu önemsiz gibi görünen olay aslında hayatı için son derece önemli ve büyük bir trafik kazasına dönüşür. Jess, farkında olmasa da hayatının değişmesine sebep olacak bir kaza yapmıştır. Arkadaşları ile bir yat gezisine çıkan Jess, içten içe aslında bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünür fakat ne olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktur. Sadece içinde kötü bir his olduğunun farkındadır ve bunun temelini anlamaya çalışır. Yat gezisi sırasında fırtına çıkınca Jess’in içerisindeki huzursuzluk daha da artar. Gayet ilginç ve sürprizlerle dolu bir olay örgüsüne şahit olunan Triangle’da Jess, olayların sorumlusunu bulmaya çalışır.
26. Enemy (Düşman) – 2013 – IMDb: 6,9
İspanya ve Kanada ortak yapımı bir proje olan Enemy, Dennis Villeneuve’nin imzasını taşıyor. Başrolde gizem konulu filmlerin başarılı oyuncusu Jake Gyllenhaal’ın yer aldığı filmin oyuncu kadrosunda Melanie Laurent, Sarah Gadon, Isabella Rosellini gibi isimler de bulunuyor. Jake Gyllenhaal tarafından başarıyla canlandırılan karakter için yönetmenin ilk olarak Javier Bardem ve Christian Bale’e gitmiş ve eli boş dönmüş olması ise film hakkındaki enteresan bilgilerden biri.
Enemy filmi, üniversitede bir tarih hocası olarak çalışan Adam’ın okul ile ev arasında süregelen sıkıcı hayatını konu alıyor. Adam, kız arkadaşının da tavsiyesi üzerine bir gün bir film seyreder ve seyrettiği filmde kendine son derece benzeyen birini görüp bu kişinin peşine düşer. Adam, kendine çok benzeyen Anthony’i bulduktan sonra işler biraz karışır ve hikaye başlar. Jose Saramago’nun romanından beyazperdeye taşınan film öylesine gizemle doludur ki bazı sahnelerde görülen örümceklerin sırrı açığa çıkmasın diye oyunculara ve teknik ekibe özel bir gizlilik anlaşması imzalatılmış.
25. Deja Vu – 2006 – IMDb: 7,0
İngiltere ve ABD ortak yapımı bir film olan Deja Vu, filme adını veren kavramın hayatımızda büyük bir yer edinmiş olması ile birlikte oldukça büyük bir öneme sahip. Günümüzde vizyona giren birçok film için de önemli ilham kaynağı olması filmi, dünya sinemasının önemli yapıtları arasına koyuyor. Deja Vu’nun yönetmen koltuğunda Tony Scott oturuyor. Bilim kurgu, aksiyon ve polisiye türleri altında kategorize edilen bu filmin oyuncu kadrosunda Denzel Washington, Jim Caviezel, Paula Patton, Val Kimer gibi isimler yer alıyor.
Film, son derece gelişmiş teknolojik imkanlardan faydalanarak geliştirilen cihazlar aracılığıyla insanların geçmiş yaşantıları da dahil olmak üzere tüm hayatlarını mercek altına alabilme özelliğine sahip olan bir sistemin varlığından yola çıkıyor. Carlin adlı ajanımız bu sistemde görev alan bir yetkili ve New Orleans şehrinde meydana gelen ve gündemi adeta derinden sarsan bir patlama yüzünden yaşamının belki de en zor soruşturması ile yüzleşmek durumunda. Dahil olduğu mesele gereği zamanda geriye doğru yolculuğa çıkıp yaşanan olayların akışına müdahale etmek zorunda kalan Carlin, tam anlamıyla farkında olmasa da oldukça riskli bir işin içinde kendisini bulur ve olanlar da bundan sonra olur.
24. Coherence (Paralel Evren) – 2013 – IMDb: 7,2
2013’te seyirciyle buluşması ile birlikte izleyicinin beyninde fırtınalar koparan filmler sıralamasında önemli bir yerde kendine yer tutan Coherence, bilim kurgu ve gerilim türünde bir yapıt. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ortak yapımında çekilen filmin yönetmen koltuğunda James Ward Byrkit oturuyor.
Emily Baldoni’nin başrolde yer aldığı ve oyuncu kadrosunda Maury Sterling, Elizabeth Gracen, Lorene Scafaria, Nicholas Brendon, Hugo Armstrong, Lauren Maher, Alex Manugian, Alexis Boozer Sterling, Kelly Donovan gibi isimlerin yer aldığı filmde bir arkadaş grubu, akşam yemeğinde buluşma planlarını gerçekleştirmek üzere toplanırlar. Keyifli bir yemek için tüm şartlar elverişlidir. Ayrıca o akşam bir kuyruklu yıldız, dünyaya çok yakın bir konumdan geçecek ve güzel manzaraların ortaya çıkmasına uygun bir ortam hazırlayacaktır. Fakat kuyruklu yıldızın geçişi olağanüstü durumların vuku bulmasına sebep olur ve evde elektriklerin kesilmesiyle gizemli olayların başlangıcı gerçekleşir. Çünkü yalnızca kendilerinin bulunduğu evde elektrikler gider.
23. Limitless (Limit Yok) – 2011 – IMDb: 7,4
Kafa açan filmler listemizde sırada Limitless (Limit Yok) var. Neil Burger’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bu sinema filmi, başarılı yazar Alan Glynn’in çok satanlar listesinde uzunca süre kendisini zirvede yer tutan ilk romanından uyarlandı. Bradley Cooper, Robert De Niro ve Abbie Cornish’in başrolde yer aldığı film, Eddie’nin macerasına odaklanıyor.
Pek parlak bir hayata sahip olmayan ve gelecek konusunda da etrafa açıkçası pek ışık saçmayan bir karakter olan Eddie, New York şehrinde son derece düzensiz bir yaşam içerisindedir. Bir yazar olarak karşımıza çıkan Eddie’nin başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Kız arkadaşından ayrıldıktan bir gün sonra eski bir arkadaşı ile yol üzerinde karşılaşan Eddie’nin yaşamı birdenbire değişir. Eski dostun Eddie’ye vermiş oduğu hap, beyin hücrelerinin tam anlamıyla fonksiyonel bir şekilde çalışmasını sağlar ve bu ilacı kullanan Eddie’nin adeta dünyası değişir. Hayata yepyeni bir gözle bakmaya başlar. Hap kullandıktan sonra çekicilik, yüksek zeka ve paraya da sahip olmaya başlayan Eddie, aradan çok vakit geçmeden bu ilacın yan etkileri ile tanışır. Hap sayesinde güzel bir hayata sahip olan ama daha sonra yan etkiler yüzünden birtakım sıkıntılar çeken Eddie’nin öyküsü gerçekten izlenmeye değer seviyede.
22. Source Code (Yaşam Şifresi) – 2011 – IMDb: 7,5
Duncan Jones’un çıtayı bir tık daha yukarı taşıdığı 2011 yapımı film projesi Source Code kendisini gelişen olayların arkasından bir anda devlet desteği ile yürütülen gizli bir deneyin içerisinde bulan askerin heyecanla dolu hikayesini işliyor. Başrolde Jake Gyllenhaal’in yer aldığı ve oyuncu kadrosunda Michelle Monaghan, Vera Farmiga, Jeffrey Wright gibi isimlerin bulunduğu Source Code filmi; aksiyon, gerilim ve bilim kurgu türlerini harmanlanmış olduğu bir eser.
Uyandığında kendisini hızlı trende bulan fakat neden burada uyandığına dair kafasında en ufak bir fikir kırıntısı dahi olmayan Colter Stevens, Jake Gyllenhaal tarafından canlandırılan bir yüzbaşıdır. Karşısında hiç tanımadığı Christina’yı bulan Yüzbaşı Colter, kadının hareketlerine bakarak kendisini tanıdığını düşünmeye başlar. Colter, aynaya bakınca kendi yüzünü değil de başka birisinin yüzünü görür ve şok olur. Cüzdanına baktığında ise sınıf öğretmeni olarak çalışan Sean Fentress adlı bir vatandaşın kimliğiyle karşılaşır. Gizem ve macera da tam olarak burada başlar.
21. Dark City (Karanlık Şehir) – 1998 – IMDb: 7,7
Dünya üzerinde milyonlarca hayrana sahip olan ve en iyi gizem filmlerinden biri kabul edilen Dark City adlı yapım Alex Proyas tarafından hayata geçirildi. Hem yönetmen hem de senarist olarak filmde görev alan Proyas’ın ortaya çıkardığı eseri gizem ve bilim kurgu çatısı altında harmanlamak mümkün. William Hurt, Richard O Brien, Refus Sewell, Jennifer Connelly gibi isimlerin başrollerde yer aldığı Dark City filmi John Murdoch’un hikayesi üzerine kurulu.
Bir sabah kendisini bir otel odasında bulan John, buraya nasıl geldiğini hiçbir şekilde bilmez ve vahşi bir şekilde işlenen cinayetlerden “katil” olarak sorumlu tutulduğunu öğrenir. Hafıza kaybı yaşadığını düşündüğü için cinayetlerin hakikaten sorumlusu olup olmadığını da bir türlü anımsayamayan karakterimiz Dedektif Burmstead tarafından aranılır. Gerçek kimliğini öğrenmek ve kendisini içinde bulduğu tüyler ürpertici bilmeceyi çözmek isteyen John, önemli bir mücadelenin içine girer.
20. The Machinist (Makinist) – 2004 – IMDb: 7,7
2004 yapımı İspanyol film olan Makinist’in orijinal ismi El Maquinista’dır ve hikayesi Scott Kosar tarafından kaleme alınmış filmin yönetmen koltuğunda ise Brad Anderson oturmuştur. Başrolde ise performansıyla önemli bir kitleyi kendine hayran bırakan Christian Bale yer alır. Bale, filmde Trevor Reznik adlı karaktere hayat verir. Çeşitli yarışmalarda yedi ödül birden toplamayı başaran film için başrol oyuncusu Christian Bale özel bir diyet uyguladı ve 82 kiloyken inanılmaz bir performans sergileyip 54 kiloya kadar düşmeyi başardı. Film ekibi ilk etapta Bale’in 45 kiloya düşmesini istedi fakat sağlık endişesi yüzünden bu fikirden vazgeçildi. Bir aktörün film için 28 kilo vermiş olması o dönemin en büyük rekoru olarak tarihe geçti. Film her ne kadar İspanyol yapımı olsa da İngilizce çekildi.
Sanayide bir torna ustası olarak çalışıp hayatını kazanan ama bir yandan da insomnia (uyku bozukluğu) rahatsızlığı ile başı belada olan Trevor’un hikayesini işleyen filmde ana karakterimiz neredeyse bir senedir hiç uyumaz ve her geçen gün daha da zayıflar. Bir süre sonra adeta bir iskelet gibi görünmeye başlayan Trevor’dan iş arkadaşları ürkmeye başlar. Bir süre sonra ana karakterimizin içine girdiği bir kaza yüzünden işçilerden biri kolunu kaybeder ve iş arkadaşları Trevor’a cephe almaya başlar. Hikaye de tam burada başlar. Yaşadığı şeylerin uykusuzluk yüzünden vuku bulan halüsinasyonlar mı yoksa arkadaşlarının kurduğu gerçek komplolar mı olduğunu düşünmeye başlayan Trevor’un yaşamı ilginç bir hal alır.
19. Zodiac – 2007 – IMDb: 7,7
David Fincher’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir diğer etkileyici sinema filmi olan Zodiac, 2007 yılında vizyona girdi ve filmin oyuncu kadrosuna baktığımız zaman Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo, Robert Downey Junior, Anthony Edwards gibi birbirinden başarılı isimleri görüyoruz. Film, Amerika’da 1960’lı senelerin sonlarından itibaren batı sahilleri civarında seri cinayetler işleyen, aynı zamanda kendisine Zodiac mahlasını takarak bu faaliyetlerini sürdüren bir katilin hikayesinden beyazperdeye uyarlandı. 21. yüzyılın en iyi sinema filmleri arasında da kendine yer bulmayı başaran Zodiac, Robert Graysmith’in öyküsünü seyirciye aktarıyor.
Film, Zodiac’ın ikinci kez insan öldürmesi ile başlar ve bu esnada Graysmith San Francisco şehrinde çalışmaya başlar. Katilin seri cinayetleri bir bir devam eder fakat polis bir türlü ipucuna ulaşamaz. Bir süre sonra ülkenin önemli gazetelerine Zodiac mahlası ile mektuplar iletilmeye başlanır. Seneler geçince cinayetler azalır ama mektuplar tek tük de olsa gitmeye devam eder. On sene sonra katil unutulmaya başlanır ama Graysmith olayın üstünde çalışmaya başlar. Filmin çarpıcı hikayesi de tam olarak burada ortaya çıkar.
18. The Game (Oyun) – 1998 – IMDb: 7,8
David Fencher’in gizemli filmler listesinde yer alan ve seyirciye kaliteli zaman garantisi veren sinema filmi The Game’in oyuncu kadrosunda Michael Douglas, Sean Penn gibi isimler başta olmak üzere birbirinden başarılı oyuncular yer alıyor. 50 milyon dolarlık bir bütçe ile hazırlanan ve 1998 senesinde gösterime giren sinema filmi Nicholas Van Orton adlı karakterin hikayesini seyirciye yansıtıyor.
Filmde gayet zeki, başarılı ve kurnaz bir dolar milyoneri iş adamı olarak karşımıza çıkan Nicholas Van Orton, tüm yatırımlarının ve ikili ilişkilerinin kontrolünü elinde tutmaya alışık birisidir. Fakat Orton’un bu gayet düzenli şekilde işleyen hayatı, sorumsuz ama etkileyici bir karaktere sahip olan küçük kardeşi Conrad’ın kendisine verdiği sürpriz bir doğum günü hediyesi ile bütünüyle değişir. Kendisine hediye edilen bu gizemli oyun kahramanımızın günlük hayatına doğrudan etki eder ve garip etkilerin ortaya çıkmasına sebep olur. Oyunu oynamaya başladığında ucunda büyük bir ödül olduğunu fark eden Nicholas, kurallar ve oyunun amacı hakkında pek fikir sahibi değildir. Oyun oynadığı süre içerisinde Nicholas’ın başına gelen olayların hangisi gerçek hangisi oyunun bir parçası? İşte filmin beyin yakıcı ve gizem dolu kısmı tam da burası.
17. Edge of Tomorrow (Yarının Sınırında) – 2014 – IMDb: 7,9
ABD ve Avustralya yapımı ortak bir film olan ve aksiyon, bilim kurgu sınıfına giren film, tam anlamıyla beyin yakan bir ürün. Tom Cruise ile Emily Blunt’ın başrollerini paylaştığı film, Japonyalı yazar Hiroshi Sakurazaka’nın kaleme aldığı “All You Need is Kill” isimli kısa bir romandan sinemaya uyarlandı. Filmin hikayesi o kadar etkileyici ve baş döndürücü ki yapımcı olarak projeye sahip çıkıp sinemada can bulmasını sağlayan Jeffrey Silver, Edge of Tomorrow’un senaryosunu çok beğendiğini ve şimdiye dek savaşla ilgili karşılaştığı en orijinal senaryo fikri olduğunu belirtiyor. Baş karakter olarak karşımıza çıkan Cage’in yaşadığı zaman döngüsü, içinde olduğu günü tekrar ve tekrar yaşaması fikrini çok beğenen Silver, bu filme bayıla bayıla yapımcı olduğunu her fırsatta belirtiyor.
Dünyayı yakın bir gelecekte ele geçiren Mimics isimli bir uzay birliği, pek çok büyük şehri ortadan kaldırır ve milyonlarca vatandaşın ölümle karşı karşıya kalmasına sebep olur. Dünya üzerindeki tüm ordular insanlığın geleceği için birleşmek ve beraber savaşmak durumunda kalır. Güç birliği dışında ikinci bir şanstan söz etmek mümkün değildir. Daha önce hiçbir şekilde bu savaşlara katılmayan Subay Cage, tecrübesiz bir asker olmasına rağmen bu göreve katılır ve bu onun için bir nevi intihar anlamına gelir. Kendini kırılmaz bir döngünün içinde bulan Cage, hem gerçeklikle hem de istilacılarla mücadele etmek durumunda kalır.
16. Last Year At Marienbad (Geçen Yıl Marienbad’da) – 1961 – IMDb: 7,9
Drama ve gizem türündeki bu film Venedik Film Festivali’nde aldığı Altın Aslan ödülü ile tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başarmış ve dünya genelinde eleştirmenlerden büyük övgü almıştı. Last Year at Marienbad filminin yönetmenliğini Alain Resnais üstlendi. Filmin oyuncu kadrosunda ise Delphine Seyrig, Giorgio Albertazzi, Françoise Bertin, Sacha Pitoeff gibi isimler yer aldı. Adeta bir bilmece havasında seyirciye aktarılan film, gizemli ve tuhaf bir rüyayı andırıyor. Otel olarak işletilen harika bir şatoda birbirlerini gören bir erkek ile kadın hep daha önce nerede karşılaştıklarını öğrenmek ister ve geçmişlerini ararlar. Kim bilir, belki de hiç karşılaşmamışlardır. Çapraşık geri dönüşler ile seyirciye aktarılan film, Hollywood tarihindeki melodramlar arasında sürrealist bir parodiyle işlendiği için ayrı bir yere sahip.
BAFTA ve Oscar ödüllerinde de “en iyi film” dalında aday gösterilen filmin karakterleri A, X, M gibi harflerle isimlendirilir. Filmde aktarılan şeylerin hangisinin gerçek hangisinin kurgu olduğunu çözmek ise hakikaten seyirciyi beyin yakacak bir düşünceye iter.
15. Magnolia (Manolya) – 1999 – IMDb: 8,0
Paul Thomas Anderson’un imzasının bulunduğu Magnolia filmi Ricky Jay adlı karakterin anlatıcı olarak karşımıza çıktığı bir yapım. Oyuncu kadrosunda Tom Cruise, Philip Baker, J. Moore Hall gibi isimlerin yanı sıra Seymour Hoffman, William Macy, John Reilly gibi oyuncuların da yer aldığı film zamanında Altın Küre ödülünü de kazanmıştı. Tom Cruise ise bu filmdeki performansı ile Oscar Ödülleri’nde en iyi yardımcı erkek oyuncu olarak aday gösterilmişti. Filmin yazarı ve yönetmeni olarak karşımıza çıkan Anderson da Manolya filmi için tüm yaşamı boyunca yapabileceği en iyi sinema ürünü tanımlamasını yapmıştı.
Birbiri ile uzaktan ya da yakından herhangi bir şekilde ilişkisi bulunan bir grup insan topluluğunun tesadüflere dayanan hikayesini seyirciye aktaran filmde polis memuru Jim, kokain bağımlısı Claudia, televizyonların sevilen bilgi yarışmasının sunucusu Jimmy, Claudia’nın babası, yarışmanın başarılı adamı Stanley ve yarışmanın eski şampiyonu Donnie gibi karakterler yer alır. Birbiriyle çok yakından alakası olmayan bu on karakterin hikayesi olağanüstü bir noktaya evrilir.
14. Shutter Island (Zindan Adası) – 2010 – IMDb: 8,1
Martin Scorsese’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve Leonardo DiCaprio, Mark Ruffalo, Ben Kingsley, Michelle Williams gibi başarılı isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı ve seyirciye adeta nefes almayı unutturacak bir başyapıt olarak karşımıza çıkan Shutter Island, Dennis Lehane’in ünlü romanından sinemaya uyarlandı. DiCaprio’nun başrolde olduğu filmde; Teddy Daniles ile Chuck Aule adlı iki polis memuru, Rachel Solando isimli ruhsal dengesini yitirmiş bir hastanın kaybolmasının ardından önemli bir yolculuğa çıkar. İkilinin adresi Shutter ismiyle bilinen ve psikolojik bozukluklara sahip kişilerin tedavi gördüğü bir ada olur. Bu adada yer alan Ashecliffe Hastanesi’ne soruşturma için gelen polis memurlarını esrarengiz olaylar bekler. Adada ve hastanede polis memurlarının karşılaştığı isyan tablosu ve işlerin çığrından çıkması soruşturmayı zora sokar ve bir süre sonra rüya ile gerçek ayrımı çıkmaza girer.
Sürpriz bir sona sahip olup düşündüren filmler arasında kendine yer bulan Shutter Island; hikayesi, oyunculuk ve yönetmen başarısı, çekim teknikleri ve yarattığı gizem ve gerilim hissi ile milenyumda hayatımıza girip efsaneler arasında kendine yer bulmayı başarabilmiş bir film.
13. The Truman Show – 1998 – IMDb: 8,1
Jim Carrey’nin başrolde olduğu ve belki de kariyerinin en önemli performansına imza attığı The Truman Show ilk etapta bir komedi ve dram filmi gibi görünse de finalde yaşanan şeylerle beraber seyircinin derin düşüncelere dalmasına yardımcı oluyor. Yaşadığımız dünya ile ilgili birçok olayı sorgulamamıza sebep olabilecek ve kısa vadede hayata daha farklı bir gözle bakmamızı sağlayabilecek bu filmin yönetmen koltuğunda Peter Weir oturuyor, senaryo ise Andrew Niccol tarafından kaleme alındı.
Filmde Truman karakteri, adeta kartpostallara konu olacak kalitede, son derece güzel bir adada hayatını sürdürür. Truman’ın çok sevdiği bir eşi ve üzerine çalıştığı bir işi vardır. Fakat Truman’ın hayatı aslında bir televizyon şovunun parçasıdır ve kendisi hariç herkes bunun bir oyun olduğunu bilir. Truman gerçeğe ulaşabilecek midir, içerisinde yaşadığı yalan ama renkli dünyaya devam edecek mi yoksa gerçek ama kendisinin çok yabancı olduğu o dünyaya gidecek midir? Ufak detaylar ile birden fazla kırılma noktasına sahip filmi izledikten sonra kendi hayatınız hakkında da ufak sorgulamalar yapacağınızdan ve beyninizin bir süre bu filmin etkisi altında kalacağından emin olabilirsiniz.
12. A Beautiful Mind (Akıl Oyunları) – 2001 – IMDb: 8,2
Milenyumla beraber hayatımıza giren en önemli filmlerden birisi olan A Beautiful Mind, Russel Crowe’un harika performansı ve güzel kurgusu ile kısa sürede dünya sinemasının başarılı projeleri arasında yer almıştı. Nobel Ödülü’ne sahip Amerikalı bir matematikçi olan John Nash’in yaşamına odaklanan filmin yönetmenliğini Ron Howard yaptı. Sylvia Nasar’ın kitabından beyazperdeye uyarlanan bu projede John Nash, oyun kuramı alanında büyük başarılar elde etmiş fakat psikolojik bozukluklara sahip bir matematikçidir.
Öğrencilik döneminde hayaller görmeye başlayan ve mezuniyetinin ardından kendisine paranoid şizofreni teşhisi koyulan Nash, hastalığının farkına varmaz. Bir konferans esnasında tesadüfen bir psikiyatrist ile karşılaşınca olayların akışı birdenbire değişir ve akademik çalışmalarından uzaklaşmak durumunda kalıp hastaneye yatar. Nash’in burada daha da ilginçleşmeye başlayan çarpıcı hikayesinin konu alındığı film seyirciyi hem duygulandırır hem de şaşırtır.
11. 2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Macerası) – 1968 – IMDb: 8,3
Neredeyse yarım yüzyıl önce çekilmiş olmasına rağmen günümüzde hala popülaritesini koruyan filmlerden biri olan 2001: A Space Odyssey oldukça ilginç bir yapıt. Zira bu, öyle bir film ki ilk çıktığı dönemde sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri ve nefret edenleri de oldu. Kısaca 2001 ismiyle de bilinen bu filmde; ıssız bir mekanda bir takım primatlar yemek için kavga içerisindedir ve bir anda hemen yanlarında ortaya çıkan esrarengiz, gizemli bir taş yüzünden kavgaları bölünür. Ani bir şekilde meydana çıkan bu taş, primatların ilk kez alet kullanabilmesini mümkün kılacak bir gücün ortaya çıkmasını sağlar. Bu sayede evrimin en büyük adımlarından biri olarak kabul edilen akıl kullanımı gerçekleşmiş olur ve insanlar için şafak vakti gelir.
Film ile ilgili en önemli detaylardan bir ide Ay yüzeyini tasvir etmek için bir seneden uzun bir vaktin harcanmış olması ve bu çalışmaların yapıldığı esnada henüz insanların aya ayak basmamış olmasıdır. Neil Amstrong aya gittikten sonra Kubrick’in filmdeki detaylarının ne kadar kusursuz olduğu da gün yüzüne çıkınca filmin değeri ikiye katlanır.
10. Oldboy (İhtiyar Delikanlı) – 2003 – IMDb: 8,4
2003 Güney Kore yapımı filmin yönetmen koltuğunda Park Chan Wook oturuyor. Aynı isimli bir Japon manga serisinden sinemaya uyarlanan film, 2004 yılında düzenlenen Cannes Film Festivali’nden ise Büyük Ödül’ün sahibi olarak ayrılmayı başardı.
Filmin ana karakterlerinden birisi olan Oh Dae Soo isimli adam bir gün beklenmedik bir biçimde kaçılır ve kaçıran kişiler tarafından kendisi 15 sene boyunca bakımsız, eski bir hücre içerisinde tutulur. Konu hakkında hiçbir açıklama yapılmaz ve karakterimiz bir gün serbest kalır. Oh Dae Soo’ya para, kaliteli kıyafet ve cep telefonu verilir. Adam, başına neden böyle bir durumun geldiğini ve bu olayların nasıl geliştiğini anlamak ve intikamını almak için oldukça kararlı bir ruh haline bürünür. Serbest bırakılmasının daha büyük planların bir parçası olduğunu düşünen karakterimiz gerçeği bulmak için gizemli ve sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkar. Dünyanın çeşitli ülkelerinde onlarca ödül almayı başarmış bu filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz.
9. The Prestige (Prestij) – 2006 – IMDb: 8,5
Amerika ve İngiltere’nin ortak yapımcılığında hazırlanan ve yönetmen koltuğunda Christopher Nolan’ın yer aldığı çarpıcı filmlerden bir diğeri ise The Prestige’dir. Christopher Priest adlı yazar tarafından kaleme alınan aynı adlı kitaptan beyazperdeye aktarılan film, dünya tarihinin gizem dalında en beğenilen on filmi arasında da yer alır. Hugh Jackman ve Christian Bale’in başrolde yer aldığı filmde Scarlet Johansson, Michael Caine, Rebecca Hall, Piper Perabo gibi başarılı yıldız isimler de bulunuyor.
Daha önceden beraber çalışan iki sihirbazın birdenbire rekabete ve hatta zaman zaman düşmanlığa evrilen hikayesinin işlendiği Prestij filminin konusu 19. yüzyıl İngiltere’sinin Viktorya Çağı olarak adlandırılan zamanında geçer. 79. Oscar Ödülleri’ne aday olsa da herhangi bir ödül kazanamayan ama seyircinin kalbinde taht kuran film olay örgüsü ve finaliyle oldukça ilginç bir yapıya sahip. Hikaye hakkında verilecek daha fazla detay spoiler etkisi yaratabileceği için size daha fazla ipucu vermek istemiyoruz ama filmin IMDb puanına bakarak bile ne kadar izlemeye değer olduğunu anlayabilirsiniz.
8. Rear Window (Arka Pencere) – 1954 – IMDb: 8,5
Yarım asrı aşkın bir süre önce çekilmesine rağmen sinema tarihinde önemli bir yere sahip olan Rear Window’un yönetmen koltuğunda usta isim Alfred Hitchcock oturuyor. Cornell Woolrich’in kısa hikayesinden beyazperdeye uyarlanan sinema filminin oyuncu kadrosunda James Stewart, Grace Kelly, Thelma Ritter, Wendell Corey, Judith Evelyn, Raymond Burr, Ross Bagdasarian, Frank Cady, Sara Berner gibi isimler yer alıyor.
Filmde fotoğrafçı olarak karşımıza çıkan ana karakterimiz L. B. Jeffries bir kaza geçirir ve bu kaza neticesinde bacağını kırar. Bacağını kırdığı için hareket özgürlüğü kısmen yitiren Jeffries, New York şehrinde yer alan apartman dairesinde bir nevi zorunlu bir tatil geçirmek durumunda kalır ve bu tatil esnasında dairesinin arka penceresinden komşularını teleskop aracılığıyla dikizlemeye başlar. Teleskop eşliğinde arka pencerede geçirilen ve eğlenceli geçmesi beklenen vakit, bir yerden sonra gerilim dolu bir hikayenin doğmasına ve filmde heyecanın tavan yapmasına sebep olur. Gerilim sinemasının önemli isimlerinden Hitchcook’un başyapıtlarından biri kabul edilen Rear Window’u, bu türü sevenlerin kesinlikle izlemesi gerekiyor.
7. Memento (Akıl Defteri) – 2000 – IMDb: 8,5
Başarılı yönetmen Christopher Nolan’ın imzasıyla vizyona giren ve üzerinden onca yıl geçmesine rağmen popülerliğini hala korumayı başaran Memento, Leonard Shelby adlı bir karakterin hikayesine odaklanıyor. Filmde Leonard’ı Guy Pearce canlandırıyor. Pearce’a filmde Carrie Anne Moss, Jorja Fox, Joe Pantoliano gibi isimler de eşlik ediyor. Gerilim ve gizemin adeta tavan yaptığı bir film olarak hafızalara kazınan Memento, Jonathan Nolan’ın “Momento Mori” adlı kısa hikayesinden sinemaya uyarlandı. Psikolojik gerilim türünün de başarılı bir örneği olarak kabul edilen film 117 sinema eleştirmeni tarafından hazırlanan içinde olduğumuz yüzyılın en başarılı filmleri arasında kendine yer bulmayı da başardı.
Karısını öldürenlerden intikam almak isteyen Leonard, son derece az rastlanan ve tedavisi pek mümkün olmayan bir hafıza kaybı rahatsızlığına sahiptir. Leonard, yalnızca nakit para kullanan ve ucuz otel odalarında hayatını geçiren birisi. Gayet şık kıyafetler giyer, Jaguar marka araba kullanır ve dışarıdan bir iş adamı gibi görünür. Her ne kadar eşinin ölümünden önceki yaşananları hatırlasa da yeni olayları hatırlayamayan Leonard’ın öyküsü film ilerledikçe çok daha enteresan bir hale bürünür.
6. Interstellar (Yıldızlararası) – 2014 – IMDb: 8,6
Christopher Nolan’ın kardçlleşi Jonathan ile beraber hikayesini kaleme aldığı ve tek başına yönetmen koltuğunda oturduğu Interstellar filminin başrolünde Matthew McConaughey bulunuyor. Oyuncu kadrosunda güzel oyuncu Anne Hatheway’in yanı sıra J. Chastain ve Michael Caine gibi başarılı isimler de yer alıyor. Film, bir astronot topluluğunun uzayda solucan deliğinden geçip insanlar için yeni bir hayat alanı bulma çalışmasını konu alıyor.
Filmdeki hikayeye göre; içinde yaşadığımız dünya, tahıl ürünlerinde yaşanan sorun sebebiyle medeniyetin gerilemesi ile kötü bir hal alır ve NASA’da önceden pilot olarak görev alan Cooper’ın kızının yaşadığı bir olay asıl hikayenin başlamasına sebep olur. Cooper’ın on yaşındaki küçük kızı bahçede bir şeylerle karşılaşınca ve babasını durumdan haberdar edince astronot ekibi yeni bir hayat için uzayda arayışa başlar. Bu arayış beynin sınırlarını zorlayan anlara da sebep olur ve yaklaşık üç saatlik süre boyunca seyircinin oldukça kaliteli zaman geçirmesini sağlar.
5. Se7en (Yedi) – 1995 – IMDb: 8,6
David Fincher’in imzasını taşıyan ve polisiye, gerilim türündeki harika filmlerden bir diğeri olan Se7en, 1995 yılında yayınlanmasın rağmen günümüzde hala ilgiyle izlenmeye devam ediyor. Usta oyuncu Morgan Freeman, o dönemde yeni yeni parlamaya başlayan Brad Bitt, John C. McGinley, Gwyneth Paltrow, Kevin Spacey, Daniel Zacapa, Andrew Kevin Walker gibi güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olan film yedi ölümcül günahı işleyenleri kendi yöntemiyle cezalandıran bir seri katilin hikayesini konu alıyor. Filmde Morgan Freeman ile Brad Pitt’i iki detektif olarak izleyeceksiniz. Hristiyanlık inancına göre yedi ölümcül günah arasında yer alan kıskançlık, şehvete düşkünlük, oburluk, tembellik, kibir, açgözlü olmak, yıkıcılık filmin seri katilinin harekete geçmesi için yeterli bir gerekçedir. Çarpıcı ve sürpriz finali ile dünya sinema tarihinde kalıcı iz bırakan ve Amerikan sinemasının yeniden sınıf atlamasına yardımcı olan filmin zamanında akademiden ödül alamamış olması ise oldukça ilginç bir detay.
4. The Usual Suspects (Olağan Şüpheliler) – 1995 – IMDb: 8,6
Dünya sinemasının efsaneleri arasında yer alan ve birçok eleştirmen ve sinema sevdalısı tarafından tarihin en iyi filmleri arasında ilk sıralarda gösterilen The Usual Suspects Amerikan yapımı ve Bryan Singer’ın yönettiği, Christopher McQuarrie’nin ise kaleme aldığı bir projedir. Geri dönüş ve öyküleme tekniğinin görsel ve hareketli sanatlardaki en başarılı eserlerinden biri olan Olağan Şüpheliler filmi için 6 milyon dolar harcandı.
Polis sorgusuna çekilen ve kendi çapında dolandırıcılık yapan Roger Kint (Verbal)’in öyküsünü anlatan filmde gizemli bir suç söz konusudur ve sorguya tutulan karakterlerden hangisinin bu suçun sahibi olduğu araştırılır. Efsanevi bir popülariteye sahip olan Türk uyruklu suç lideri Kayser Söze’nin de isminin sıkça geçtiği film, başından sonuna dek seyircinin kafasında soru işaretleri oluşturur ve olaylar çözülene dek izleyici gizem dolu bir hikaye ile baş başa bırakılır.
3. Matrix – 1999 – IMDb: 8,7
Andy ve Larry Wachowski kardeşler tarafından kaleme alınan ve yönetilen bir bilim kurgu filmi olan Matrix, beyin yakan formatıyla yakın zamana damga vurdu. 2000 yılında düzenlenen Oscar Akademi Ödülleri’nde en iyi ses kurgusu, görsel efekt, film kurgusu ve ses miksajı alanlarında dört ödül almayı başaran film 63 milyon dolarlık bir bütçe ile çekildi ve 460 milyon dolardan fazla hasılat elde etti. Daha sonra ikinci ve üçüncü filmi de çıkan Matrix’te olaylar, geceleri Neo ismiyle hackerlık yaparak vakit harcayan ama gündüzleri son derece saygın bir yazılım işinde çalışan Thomas Anderson’un bir gün ansızın beyaz tavşanı takip etmesiyle gelişiyor.
Trinity ve Merpheus’la tanıştıktan sonra Neo’nun hayatı tamamen değişir ve kendisini yepyeni bir dünyada bulur. Platon’un idealar dünyası ve mağara alegorisiyle de ilişkili bir hikayeye sahip olan Matrix, hem bilim kurgu türündeki başarısı hem felsefi altyapısı ile son derece başarılı ve seyirciyi bazı meseleler hakkında düşünmeye iten bir filmdir.
2. Inception (Başlangıç) – 2010 – IMDb: 8,8
Inception, yönetmen koltuğunda Christopher Nolan’ın oturduğu ve başrolde Leonardo DiCaprio, Marion Cotillard, Ellen Page, Cillian Murphy gibi isimlerin yer aldığı bir sinema efsanesi. Enteresan senaryosu ile vizyona girdiği dönemde dünyayı kasıp kavuran Inception filmi ayrıca olağanüstü ve büyüleyici renk tonları, fantastik ve oldukça ustaca tasarlanan kurgusu ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Sevilen oyuncu Leonardo Di Caprio’nun performansıyla yine herkesi kendine hayran bıraktığı filmin ana karakteri ise oldukça yetenekli bir hırsız olan Dom Cobb.
Beynin en karanlık ve savunma yetisinden uzak olduğu an olarak bilinen rüya görme eylemleri esnasında bilinçaltının derinliklerinde yatan değerli ve işe yarayan sırları çekip çıkarmak gibi doğaüstü bir yeteneğe sahip olan Dom Cobb, uluslararası bir kaçak haline gelir. İnsanlarda görülmesi pek mümkün olmayan bu harika özellik sayesinde casusluk alanında önemli işler yaparak tehlikeli bir dünyaya adım atan Cobb, sevdiği birçok şeyden de vazgeçmek zorunda kalır. Film, Cobb’un hayatını geri kazanabileceği ama imkansız gibi görünen son işe odaklanıyor. Cobb, bu sefer fikirleri çalmak değil de onları yerleştirmek için mücadele etmek durumunda kalır.
1. Fight Club (Dövüş Kulübü) – 1999 – IMDb: 8,8
Ufuk açan filmler arasında kendisine yer bulmayı başaran yapımlardan biri de Fight Club. 1999 senesinde vizyona girmesine rağmen son derece modern çekim teknikleri ile seyirciye servis edilen ve her detayıyla adeta beyinde önemli bir sarsılma yaşatan Fight Club filminin yönetmen koltuğunda David Fincher bulunuyor. Edward Norton ile Brad Pitt’in başrolde olduğu filmde Helena Bonham Carter de son derece hayati önem taşıyan karakterlerden biri olan Marla Singer’a can veriyor. Aktif yaşantısından sıkılan ve popüler kültürün dayattığı şeylere uyduğu için son derece sıradan bir beyaz yakalı yaşantısı sürdüren karakterimiz her ne kadar fark etmese de depresyondadır. Uyumak konusunda sıkıntı çeker, kendisine büyük zevk veren herhangi bir uğraşı yoktur ama bir noktadan sonra grup terapilerine katılıp kendini iyi hissetmeye çalışır. Grup terapisinde ilk önce Marla Singer’la tanışan karakterimizin yeni hayatı için bu sadece ilk adım olarak düşünülebilir.
Marla Singer’ın ardından Tyler Durden hayatına girdikten sonra onunla beraber bir dövüş kulübü kuran karakterimiz artık çok ilginç bir hayata sahip olur ve kendisini yepyeni bir hayatın içerisinde bulmanın yanı sıra yeni bir ruh halinin içerisinde de bulur. Her anı ayrı bir büyüye sahip olan film, finaliyle işi iyice doruk noktasına taşır ve seyircide adeta şok etkisi yaratır. Fight Club, hala izlememiş olup ısrarla beyin yakan film arayışı içerisinde olan her sinema severin izlemesi ve film bittikten sonra üzerine en az bir beş dakika düşünmesi gereken şaheserdir.
son kelimelerde kendimi buldum hala izlememişseniz ve ısrarla beyin yakan film arıyorsanız izleyin … şimdi izliyorum